Tarihçesi

Tarihçesi

Tarihçesi

Büyükada Hamidiye Camii’nin Tarihçesi
Hamidiye Camii’nin yapımına 1893 yılında başlandı ve 1895’de bitirildi.
II.Abdülhamid’in emriyle yapılan cami, batı tesirinde eklektik bir yapıdır. Kesme
küfeki taştan iki katlı olarak inşa edilmiştir. Alt katta iki sütün vardır ve düz
tavanlıdır. İlk yıllarda bu kat Türk çocukları için okul olarak kullanılmıştır. Esas cami
olan kata dıştan iki kollu bir merdiven ile çıkılır. Son cemâat yerinde soldan bir üst
kata çıkılır. Cami mekânı kareye yakın dikdörtgen plânlıdır. Minaresi de kesme
küfeki taştan olup tek şerefelidir.
Cami ilk yapıldığında büyük İstanbul depremine mâruz kalmış, hasar görmüş ancak
hemen onarılmıştır. Kitabesi sonradan kaldırılmıştır. 1960 yılında ufak tefek
onarımlar geçirmişse de esas restorasyon çalışması 1998- 2001 yılları arasında
yapılmıştır.


Hamidiye Camii’nin, çevre düzenlemesi ve yeni müftülük binasının hizmete girmesi
ise Büyükada Hamidiye Camii Derneği’nin girişimleriyle yapılmıştır. Derneğin 2005
yılında başlattığı çalışmayla, ilk olarak, Camii’nin yanındaki ahşap ev alınmış ve
aradaki yapılar kaldırılarak iki parsel biraraya getirilmiştir. Yük. Mim. Barış Han’a
yaptırılan proje çerçevesinde ahşap evin aslına uygun olarak restorasyonu bitirilmiş
ve Adalar Müftülüğü buraya taşınmıştır. Yine aynı projenin devamı olarak cami
avlusu, yapılan düzenlemelerle günün şartlarına ve Ada dokusuna uygun hale
getirilmiştir. Bu kapsamda, avludaki biçimsiz yapılar yıktırılmış, tuvaletler yer altına
alınmış, avlu, restore ettirilen ahşap binanın bahçesiyle birleştirilerek daha geniş bir
hale getirilmiştir.


Avludaki yıkılan binaların yerine inşa edilen yapıyla çeşitli konferansların ve önemli
günlerde toplantıların yapılabilmesi sağlanmıştır.
Yapılan işlerin tamamı Dernek tarafından düşünülmüş, yeni müftülük binasının
alınması, projelerin yapılması ve restorasyon, Türkiye Diyanet Vakfı’nın desteğiyle
yine Dernek tarafından hayata geçirilmiş, cami avlusundaki uygulamalar ise Vakıflar
Genel Müdürlüğü’nce yapılmıştır.


İnşaasından 100 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, birçok kişi ve kurumun gönül
vermesiyle gerçekleştilen proje sayesinde, bugün herkesin beğendiği görünümünü
alan camimize, emeği geçenleri şükran ve minnetle anıyoruz.

Dönemin Basınında Hamidiye Camii
Camimiz yapımı biterken Servet-i Fünun Mecmuası’na da konu olmuş.
Aşağıdaki metin, bu derginin 226 numaralı nüshasından alındı:

“Mâlum ya, Büyükada’yı cevelân bir taraftan başlayıp, diğer taraftan dönmek üzere
çevresini dolaşmaktan ibarettir. İş yalnız hangi cihetten başlamak lâzım geldiğini
tâyinde kalır. Halbuki biz Ada’yı ihata eden şoseye girmeden güzel bir noktada inşa
olunmuş Camî-i Şerifi görmek resimlerimize temina o binayı mukaddesten bedâ
etmek istiyorduk. Fotoğraf takımımızı sırtlayan çocuğu önümüze düşürdük. Çarşının
kenarından saptık. Yokuş çıkıyorduk. İşte Camî-i Şerif tarz-ı mimarisi gayet zarif.
Camî-i Şerif’in derûnunda el’an inşaat bâki olduğu için kapısından bakılınca
iskeleler, boya takımları görülüyor idi. Sonradan haber aldığımıza göre inşaat biraz
tehire uğramış, daire-i aidesi tarafından ikmal-i nevakısıyla küşadına hemt olunmak
üzere teşbeşat cediyede bulunulmasını bilhassa istirham ederiz.
Camî-i Şerif’in resmini arka taraf kapısı önünden aldık. Daha geri çekilmek kabil
olmadığı için resmimiz biraz mahrutîlik gösterdi. Fotoğraf meraklıları bunun
sebebini pekalâ anlar. Biz henüz makinemizi hazırlamış idik ki nâzik tavırlı bir hoca
efendi yanımıza sokuldu. Selâm verdi. Dedi ki:
Afvedersiniz efendiler. Camimizin bizde resmi henüz yoktur. Çıkardığınızdan bir
tane lûtfederseniz pek memnun olur idik.
Baş üstüne efendi. Zat-ı âliniz caminin ne hademetinde bulunuyorsunuz?
Âcizane müezzinliğindeyim. Hafız Hasan Efendi Camî-i Şerifin fotoğrafından
kendisine vermekle beraber gazeteye dahî derc eyleyeceğimizi haber alınca pek
ziyade sevindi. Beraberce tekrar iskele başına kadar geldi. Orada bize bahçe içinde
güzel bir lokanta gösterdi. Yanımıza iştirak hususunda ettiğimiz davete itiraz eyledi.
Efendim, namaz vakti geliyor dedi. Vedâlaşıp çekildi.”
Hamidiye Camii’nde hiç kuşkusuz bir çok ünlü kişi de ibadet etmiştir. Bunlardan
Yahya Kemâl’in 23 Nisan 1922 de Tevhid-i Efkâr Gazetesi’nde yazdığı makaledeki
hâtırasını hep birlikte okuyalım:
“Dört sene evvel Büyükada’da oturuyordum, bayramda bayram namazına gitmeye
niyetlendim, fakat frenk hayâtının gecesinde sabah namazına kalkılır mı? Sabah
erken uyanamamak korkusu ile o gece hiç uyumadım. Vakit gelince abdest aldım,
Büyükada’nın mahalle içindeki sâkit yollarından kendi başıma câmîe doğru gittim.
Vâiz kürsüde va‘zediyordu. Ben kapıdan girince bütün cemâatin gözleri bana
çevrildi. Beni daha doğrusu bizim nesilden benim gibi birini, câmîde gördüklerine
şaşıyorlardı. Orada o saatte toplanan Ümmet-i Muhammed, içine bir yabancının
geldiğini zannediyordu. Ben içim hüzünle dolu yavaş yavaş gittim. Va’zı diz çöküp
dinliyen iki hamalın arasına oturdum. Kardeşlerim Müslümanlar bütün cemâatin
arasında yalnız benim vücûdumu hissediyorlardı. Ben de onların bu nazarlarını
hissediyordum. Vaazdan sonra namazda ve hutbede onların içine karışıp
Muhammed sesi kulağıma geldiği zaman gözlerim yaşla doldu. Onlarla kendimi yek-
dil, yek-vücûd olarak gördüm. O sabah o Müslümanlığa az âşina Büyükada’nın o

küçücük camii içinde, şafakta ayni milletin ruhlu bir cemâati idik. Namazdan
çıkarken, kapıda âyandan Reşid Âkif Paşa durdu. Bayramlaşmayı unutarak elimi
tuttu: “Bu bayram namazında iki def’a mes’ûdum. Hamdolsun sizlerden birini kendi
başına câmîe gelmiş gördüm! Berhudâr ol oğlum, gözlerimi kapamadan evvel bunu
görmek beni mütesellî etti!” dedi. Hem geldiğimi hem de bayramımı tebrîketti.
Yanındaki eski adamlar da onun gibi tebrîkettiler. Bu basit hâdiseden pek samîmî
olarak mahzuzdular. O sabah gönlüm her zamandan fazla açıktı.
Biz ki minâreler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübârek
muhitden çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar
dönebiliriz. Fakat minâresiz ve ezansız semtlerde doğan, frenk terbiyesiyle yetişen
Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlamayacaklar.”

Büyükada Hamidiye Camii’nin Kitabesi
Büyükada Hamidiye Camii’nin tam olarak ne zaman kaldırıldığı bilinmeyen
kitabesinin Osmanlı Arşivlerinde bulunan metni aşağıdadır:

hamidiye camii kitabesi.jpg

105.2.

BOA, Y.A.RES, 75 / 42 – 4 (sağ taraftaki tam tarih)

Büyükada Hamidiye Camii için Ekrem Bey tarafından yazılan ve kitabeye konulacak

olan tarih şiiri.
25 Nisan 1895
 
Emîrü’l-mü’minîn Sultân Hamîd-i ma‘delet-kârın
İlâhî ömrüyle efzûn eyle şân ü şevket müzdâd
 
Penâverîn ve devlet hâmî-i nâmî-i emndir
O hünkâr-ı salâh-endîş o hakan-ı kerem-mu‘tâd
 
Dem feyzinde sûret-yâb olan âsâr u te’sîsât
Umûmen eylemekde himmet ve lutfundan istimdâd
 
İdüb bir ma‘bed-i âlî dahi inşâ bu mevki‘de
Cezîre ehl-i tevhîdin umûmen eyledi dilşâd
 
Edâ-yı farz ü sünnet eyledikce pençkâh ümmet
İderler vâcib-i da‘vât-ı iclâlin edâ efrâd
 
Huzûr-ı hazrete târîh-i tâmmın arz ider Ekrem
Bu enfes ma‘bedi Sultân Hamîd Han eyledi bünyâd
 
( h. 1310 = m. 1892)



Copyright © 2024 Büyükada Hamidiye Camii Derneği | Tüm Hakları Saklıdır.